Opera Kim Yaptı? Toplumun Sahnesinde Güç, Cinsiyet ve Kültürün Uyumu
Bir sosyolog olarak her zaman merak ettiğim şey, bir sanat formunun ardındaki toplumsal yapıdır. Çünkü hiçbir sanat eseri —ister bir roman, ister bir opera olsun— toplumsal bağlamından bağımsız doğmaz. “Opera kim yaptı?” sorusu da bu anlamda yalnızca tarihsel bir merak değil, aynı zamanda derin bir sosyolojik sorgulamadır.
Opera, bir sanat dalı olarak ortaya çıktığı 16. yüzyıl İtalya’sında yalnızca müziğin değil, aynı zamanda toplumun sınıfsal, cinsiyetçi ve kültürel örgüsünün bir ürünüydü. Her nota, bir sınıfın sesi; her sahne, bir cinsiyet rolünün temsiliydi.
—
Operanın Doğuşu: Toplumsal Yapının Sanatsal Yansıması
Opera, 1500’lerin sonunda Floransa’da ortaya çıktı. İlk örnekleri, saray çevresinde eğitimli erkeklerin entelektüel bir uğraşı olarak gelişti. Bu anlamda “Opera kim yaptı?” sorusunun cevabı sosyolojik olarak açıktır: Opera, öncelikle erkek egemen sınıfın sanatıydı.
Dönemin toplumsal yapısı düşünüldüğünde bu şaşırtıcı değildir.
Avrupa toplumunda bilgi, üretim ve temsil gücü erkeklere aitti. Kadınlar ise kültürel olarak “duyguların taşıyıcısı”, “ilham perisi” ya da “seyirci” olarak konumlandırılmıştı. Bu nedenle operanın ilk bestecileri —Monteverdi, Peri, Caccini gibi— erkekti; çünkü müzik üretimi, toplumsal olarak rasyonel bir faaliyet, yani “erkek işi” olarak görülüyordu.
Oysa sahnede temsil edilen duygular —aşk, acı, ihanet, ölüm— hep kadınların bedeni ve sesiyle dile geliyordu.
Bu durum, toplumsal cinsiyetin çelişkili doğasını mükemmel bir şekilde ortaya koyar:
Erkekler üretir, kadınlar yaşar; erkekler yazar, kadınlar temsil eder.
—
Toplumsal Normlar ve Cinsiyet Rolleri: Sahnede Görünmeyen Güç
Opera sahnesi, sosyolojik açıdan bir mikrokozmostur —yani küçük bir toplum modeli.
Burada roller, hiyerarşiler ve güç ilişkileri dramatik biçimde görünür hale gelir.
Kadın karakterler genellikle kurban, sevgili, fedakâr anne ya da trajik kahraman olarak temsil edilir. Erkek karakterler ise karar veren, yöneten ya da kurtaran figürlerdir.
Bu dağılım, toplumdaki cinsiyet rollerinin sanat aracılığıyla yeniden üretilmesidir. Toplumsal normlar, sanatın biçimini değilse de içeriğini belirler. Kadın sesinin sahnede güçlü bir şekilde yankılanması, onun gerçek hayatta ne kadar susturulduğunun göstergesidir.
Örneğin, “Madama Butterfly” ya da “La Traviata” gibi operalarda kadın kahramanlar, erkeklerin dünyasında var olmaya çalışan ama sonunda trajik biçimde yok olan figürlerdir.
Bu eserler, dönemin ataerkil yapısını estetik bir forma büründürür.
Sosyolojik açıdan bu, sanatın ideolojik bir işlev taşıdığı anlamına gelir:
Toplum, sahnede kendini izler; kendi inançlarını, değerlerini, hatta önyargılarını estetik bir çerçevede yeniden üretir.
—
Yapısal İşlevler ve İlişkisel Bağlar: Erkek Akıl, Kadın Duygu
Toplumda erkekler genellikle yapısal işlevlere odaklanır: düzeni kurmak, sistemi yönetmek, üretimi sağlamak. Kadınlar ise ilişkisel bağların taşıyıcısıdır: duygusal iletişim, toplumsal dayanışma, bakım ve empati.
Operada bu fark açıkça görülür.
Besteciler (çoğunlukla erkekler), müziği sistematik bir bütünlük içinde inşa ederken; sopranolar (çoğunlukla kadınlar), bu yapıya duygu ve anlam katar.
Bir erkek orkestrayı yönetir, ama bir kadın sesi hikâyeyi duyulur kılar.
Yani yapısal akıl erkekten gelir, ruhsal ifade kadından.
Bu, cinsiyetin sosyolojik işbölümünün estetik bir izdüşümüdür.
Günümüzde kadın besteciler ve orkestra şefleri sahnede daha fazla yer aldıkça, bu tarihsel denge değişmeye başlamıştır. Ancak halen “operayı kim yaptı?” sorusu, “kim yönetti, kim temsil etti, kim susturuldu?” sorularını da içinde barındırır.
—
Kültürel Pratik Olarak Opera: Gücün ve Kimliğin Yansıması
Opera, yalnızca bir sanat türü değil; bir kültürel pratiktir.
Sosyolojik olarak bakıldığında, toplumun kimlik kurma biçimlerinden biridir.
Bir zamanlar aristokrasinin statü göstergesi olan opera, bugün ulusal kimliklerin, modernite anlayışının ve kültürel mirasın bir parçasıdır.
Ancak sahnenin ihtişamı, toplumun görünmeyen eşitsizliklerini gizleyemez.
Her aryada, her alkışta, bir toplumsal hiyerarşinin yankısı vardır.
—
Sonuç: Opera Bir Aynadır — Kim Yaptıysa, Kim Olduğumuzu Gösterir
“Opera kim yaptı?” sorusunun cevabı yalnızca bir tarihsel bilgi değildir.
Bu, toplumun kim olduğunu, kimin konuştuğunu ve kimin susturulduğunu anlamamızı sağlayan bir aynadır.
Opera, erkek aklının ürünü olarak doğmuş olabilir; ama kadın sesinin taşıdığı duyguyla insanlaşmıştır.
Yapısal olan ile ilişkisel olan, akıl ile kalp, sistem ile hikâye burada buluşur.
Şimdi soru bize döner: Biz kendi toplumumuzun operasını kimlerle, hangi seslerle kuruyoruz?
Yorumlarda paylaşın: sizce bugün “operayı yapan” kim — yönetenler mi, yoksa hissedenler mi?