Atatürk Selanik Askeri Rüştiyesi’ne Nasıl Gir?
Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden bakıldığında, “Atatürk Selanik Askeri Rüştiyesi’ne nasıl gir?” sorusu, sadece bir tarihsel olay değil, aynı zamanda modern Türkiye’deki eşitsizliklerin, fırsatların ve engellerin de bir yansımasıdır. Bu yazıda, bu önemli okulun kapısından nasıl geçileceği meselesini, toplumsal gözlemlerimle birleştirerek ele alacağım. Sokakta, toplu taşımada, iş yerinde karşılaştığım sahneler üzerinden, bu sorunun farklı bireyler ve topluluklar için ne anlama geldiğini ve bu bağlamda sosyal adaletin nasıl şekillendiğini inceleyeceğim.
Eğitimde Erişim: Fırsatlar ve Engeller
Selanik’teki Askeri Rüştiye’nin kapıları, tarihte önemli bir eğitim kurumu olarak bilinse de, bu kuruma girişin koşulları dönemin toplumsal yapısıyla şekillendi. Ancak, bu geçmişin etkileri günümüze kadar ulaşmıştır. Bugün hala, eğitimde fırsat eşitsizliği, toplumsal cinsiyet ve sınıf farkları arasında güçlü bir ilişki vardır. İstanbul’daki birçok mahallede sokakta yürürken, karşılaştığım gençlerin çoğunun hayatlarında fırsat eşitliği adına ciddi engellerle karşılaştıklarını görüyorum.
Örneğin, Kadıköy’de bir sabah toplu taşımada karşılaştığım bir grup öğrenci, farklı sosyal ve ekonomik geçmişlerden geliyordu. Her birinin geleceği, eğitim fırsatlarına erişimle doğrudan ilişkilidir. Ancak, çoğu için, tıpkı Atatürk’ün eğitim aldığı okulda olduğu gibi, kaliteli eğitime ulaşmak yalnızca ailesinin maddi durumu ya da yaşadığı semtle sınırlıdır. Bu durum, toplumsal cinsiyet, sınıf ve etnik kimlik gibi faktörlerle birleştiğinde, aslında modern eğitim sistemimizin de ne kadar adaletsiz olabileceğini gözler önüne seriyor.
Toplumsal Cinsiyetin Eğitimdeki Yeri
Selanik Askeri Rüştiyesi’nin tarihsel olarak erkeklere yönelik bir okul olduğunu unutmamak gerek. Bu durum, yalnızca bir dönemin yansıması değildir; aynı zamanda eğitimdeki toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl içselleştirildiğinin de bir göstergesidir. Bugün, İstanbul’daki genç kızların okula erişimi, farklı mahallelerde hala erkeklere kıyasla daha kısıtlı olabiliyor. Toplumda kız çocuklarının eğitime daha az önem verildiği, onlara yönelik baskıların arttığı birçok durumda, bu tarihsel miras hala etkisini gösteriyor.
Bir sabah, Beşiktaş’tan işime gitmek için otobüse binerken, gözlemlediğim bir sahne dikkatimi çekti: Yaşadığı mahallede ailesi tarafından eğitimine devam etmesine engel olunan bir genç kız, otobüste cep telefonunda ders çalışıyordu. Onun gözlerinde bir arzu vardı; ama aynı zamanda toplumsal beklentilerin ve sınırlamaların da bir gölgesi vardı. O kız, tıpkı Atatürk’ün Selanik’teki okula gitmek için karşılaştığı engelleri aşmaya çalışan bir çocuk gibi, kendi yolunu bulmaya çalışıyordu.
Eğitimde Çeşitlilik: Farklı Kimliklerin Zorlukları
Atatürk Selanik Askeri Rüştiyesi’ne nasıl girileceği sorusunu, toplumsal çeşitlilik bağlamında da irdelemek gerekiyor. Farklı etnik ve dini kimliklere sahip bireylerin, bu gibi okullara erişim konusunda nasıl fırsatlar ya da engellerle karşılaştıkları, toplumsal yapıdaki derin ayrımları ortaya koyar. Bugün İstanbul’un farklı bölgelerinde, özellikle azınlıkların yoğun yaşadığı mahallelerde, eğitimde çeşitliliğin eksikliği bariz bir şekilde gözlemleniyor. Bazı çocuklar, sadece kimliklerinden dolayı eğitimde dışlanıyor ya da fırsatlardan mahrum kalıyorlar.
Eminim, Beşiktaş’ta bir kafede karşılaştığım genç bir kadının yaşadığı gibi, her gün bu tür ayrımcılıklarla karşılaşan birçok insan var. Gülben, alevi kökenli bir genç kadın, yakın zamanda bir üniversiteye yerleşmeyi başarmıştı. Ancak, okul seçiminde yaşadığı zorluklar, sadece akademik yeterlilik değil, kimliğinden kaynaklanan toplumsal ön yargıların da etkisiyle şekillendi. O da, tıpkı Atatürk’ün eğitim aldığı okuldaki ilk günlerinde karşılaştığı zorluklar gibi, farklı bir dünyada, farklı kurallar altında var olmaya çalışıyordu.
Eğitimde Sosyal Adalet
Son olarak, “Atatürk Selanik Askeri Rüştiyesi’ne nasıl gir?” sorusunun sosyal adalet perspektifinden ele alınması önemlidir. Toplumda daha eşit bir eğitim sistemi oluşturmak, yalnızca müfredat ve öğretim yöntemlerinden ibaret değildir. Aynı zamanda, okullara erişim hakkının tüm bireyler için eşit olması gerekir. İstanbul’da, toplumun daha farklı kesimlerinden gelen gençlerin eğitimdeki fırsat eşitsizliğini gözlemliyorum. Üsküdar’dan bir arkadaşımın, iş yerinde yaşadığı cinsiyet ayrımcılığını anlatırken kullandığı “Eğer bir erkek olsaydım, burada çok daha hızlı yükselirdim” cümlesi, eğitimdeki sosyal adaletsizliklerin yalnızca iş yaşamıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda okul hayatında da var olduğunu gösteriyor.
Günümüz Türkiye’sinde, eğitimdeki fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmak için birçok sivil toplum kuruluşu ve aktivist, sesini duyurmaya çalışıyor. Ancak, Atatürk’ün zamanında olduğu gibi, bu mücadele hala devam ediyor. Eğitimde daha fazla sosyal adalet sağlamak için, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde değişim gerekmektedir.
Sonuç
Atatürk Selanik Askeri Rüştiyesi’ne nasıl girileceği sorusu, tarihi bir anekdottan çok daha fazlasıdır. Bu soru, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adaletin kesişim noktasında, modern Türkiye’deki eşitsizliklerin ve fırsatların şekillenmesinde bir mihenk taşıdır. Sokakta, toplu taşımada, işyerinde her gün karşılaştığım sahneler, bu mücadelenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bu okula giriş, yalnızca Atatürk’ün tarihteki bir başarısı değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerin nasıl aşılacağına dair önemli bir sorudur.